Hadımköy’deki Greif fabrikasında 8 gündür işçilerin işgali var. Çünkü toplu iş görüşmelerinde beklediklerini alamadılar. Neredeyse asgari ücretle ve çoğu taşeron firmalarda çalışan yaklaşık 600 işçi gece gündüz direnişte. 7. günlerinin akşamında, onlar Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin de gittiği Fenerbahçe-Kasımpaşa maçını izlerken ziyaretlerine gittik. İş kazası geçirdiklerinde rapor alamayan, üst işveren sorumluluk almasın diye 44 taşeron firmada çalıştırılan, müzik dinlemelerine bile engel olunan, yıllarca aynı yerde çalıştıkları halde birbirleri ile tanışma fırsatı bile bulamayan işçiler, inanılmayanı başardı: Güvenlik, temizlik, yemekhane gibi bölümlerde 14 komite kurdu. Kararlarını kendileri alıyor, kendileri uyguluyor. Dayanışmaya gelen giden çok; ancak kendi sendikaları olan DİSK Tekstil’in ve DİSK’in direnişe kayıtsız kaldıklarından yakınıp, direnişlerini sahiplenmeleri için çağrı yapıyorlar
İstanbul’un kent merkezlerine uzak; hatta Hadımköy’e bile epeyce uzak Greif fabrikasında işçiler soğuk, gece, gündüz dinlemeden işgal eylemi gerçekleştiriyor. Toplu sözleşme için yaptıkları görüşmelerde 4 ikramiye, yüzde 30 maaş artışı ve en önemlisi taşeron firmaların gönderilmesi ve bir daha asla getirilmeyeceğine dair ek protokol yapılması talepleri karşılanmayınca direnişe geçen işçiler, bugün direnişin 8. günününde. Söyleşimizi 7. günün (16 Şubat) akşamında yaptık. Hep birlikte Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin damga vurduğu Fenerbahçe-Kasımpaşa maçı izledikleri sırada, sohbetimiz başladı.
Fenerbahçe-Kasımpaşa maçını izleyen direnişçi işçiler
Her şey sendikalaşmak istemeleri ile başladı
İlk işten atılan Ferhat anlatmaya başladı:
“Anayasal hakkımız olan sendikalaşma sürecimiz vardı. Benim öncülük yaptığım açığa çıktı. Ve beni işten çıkardılar. Bahane olarak da bölümlerde küçülmeye gidileceği söylendi. İş yerine yeni yeni işçiler alınıyor halbuki.”
Ferhat’ın anlattığına göre, asgari ücretin 50 lira 100 lira üstünde ücretle çalıştırılan işçiler, sendikalaşma ihtiyacı hissetmiş. Zaten son 4 yıldır sadece yüzde 20 zam alabilmişler. Aldığınız maaş neye yetiyor diye sorunca, “Neye yetsin? Bugün işçi arkadaşlarımızın birçoğuna bakın. Kimin kredi borcu yoktur? Herkesin var. Asgari tutarı ödüyoruz. Bazı arkadaşlarımız ek iş yapıyor” diyor.
Ağır işlerde çalışanlar 8 saat çalışıyor; konfeksiyonlarda çalışma saatleri 8.00-18.00 ama sözde. İşçiler “Mesaiye kalacaksın dediği zaman mecbur… Mesai ücretini veriyor. Ama ücret dersen… Parayı da elden veriyor” diyor.
Bu fabrikada toplam 1000 civarında işçi var. 500’e yakını kadrolu, kalanı taşeron. Buna rağmen 44 taşeron firma var. Aslında yapılan iş, petro-kimya iş kolunda olması gerekiyor. Bu daha ağır yükümlülük getirdiği için tekstil iş kolu olarak gösteriliyor. Ama mal güvenliği için petro-kimya güvenlik tedbirleri, işçi sağlığı için tekstil güvenlik tedbirleri alınıyor.
Hal böyle olunca işçiler, işverenle toplantılar yapıyor, sendikalaşıyor ve toplu iş görüşmelerinde 10 maddede anlaşamıyor. Yüzde 30 zam, 4 maaş ikramiye istiyorlar. İşveren “Ya bunu kabul edersiniz ya da sizi atarız” diye tehdit ediyor. Onlar da uyuşmazlık tutanağını tutup, daha önceden kurmuş oldukları Direniş Komitesinde konuşuyor ve işgal başlıyor. Bu süreçte sendikaları DİSK Tekstil’in yanında olmaması ve DİSK’in işgale ziyarete gelmemesi bir sorun alanını daha oluşturuyor.
Direniş Komiteleri ve fabrikada yeni bir yaşam
İşçiler, komitelerle örgütlendiklerini anlatıyor:
“Beşerli, altışarlı komiteler kurduk. 14 tane bölüm komitesi var. Bütün kararlarımız orada alınıyor. Ücret taleplerini beraber tartışıp, değerlendirdik. Anketler yaptık. Her şey işçi iradesiyle oluyor. Mercedes fabrikasına, Arnatvutköy’e, Kıraç’a, Esenyurt’a, Depo’ya gidip bildirilerimizi kendimiz dağıtıyoruz. İşçi sınıfı kimliğinde birleştik. AKP’li, MHP’li, devrimci, komünistiz. İşçi sınıfı kimliğiyle fabrikalara gidiyoruz.”
Direniş alanı fabrikada, her sabah hep birlikte spor yapılıyor. Koşudan sonra kahvaltıya geçiliyor. Voleybol, basketbol, futbol da oynanıyor. Daha sonra temizlik, yemekhane, güvenlik işleri paylaşılıyor. Toplantı yapılacak oldu mu bir anonsla toplanıyorlar. Bir ekip misafirleri karşılıyor.
Ve kendileri ile dayanışma içinde olan, çayını, şekerini eksik etmeyen demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler, forumlar ve çevre fabrikalardan ziyarete gelen işçileri anlatıyorlar. “Gelenleri misafirperverlikle ağırlıyoruz. Herkes konuşma yapan misafiri alkışlamasa bile dinliyor.”
Önce güvenlik!
Petrol ürünleri nedeniyle yanıcı maddeler olduğu için en önemsedikleri konu güvenlik. Bunun için sıralı nöbetler tutuyorlar. Nöbetçi fabrikanın etrafında devriye geziyor ve saatte bir devrediyor. Şimdilik dışarıdan bir tehlikeyle karşılaşmamışlar ama önlem almak gerektiğini düşünüyorlar. Ailelerin ziyaret saatlerini güvenlik nedeniyle kısa tutuyorlar. “Aileler bizim yanımızdalar; ama uzun sürmesin istiyorlar” diyorlar. Her biri ailelerinin bugüne kadar düşük ücret aldıkları için ve sosyal aktiviteleri olmadığı için şikayetçi olduğunu ve direnişi desteklediğini söylüyor.
Bir işçi “Bizim makinelere zarar vereceğimizi söylüyorlar. Ama biz burada işgalciyiz, yağmacı değiliz. Emeğimiz için buradayız” diyor. “Hakkımızı savunmak için işgalci durumdayız. Hakkımızı alırsak değirmen döner. Alamazsak bu şekilde devam eder.”
Bu sırada işverenin tacizleri devam ediyor, telefonlarla, tebligatlarla işçilerin yaptığının yasadışı olduğunu söylüyor. “Bu sizi ürküttü mü?” diye sorunca “Hayır, haklıyız çünkü. Onun da yaptığı yasal olmayan şeyler var. Mesela taşeron” diyor. Çünkü taşeron firmalar yasaya aykırı olarak asıl işi yapıyor. Başka bir işçinin anlattığına göre iplik bölümünde kadrolu, dokumada taşeron işçi, kesimde kadrolu, dikimde taşeron işçi çalışıyor.
Bu direniş ne zaman biter diye soruyoruz. Hemen yanıtı alıyoruz: “Ne zaman biterse bitsin, sonunda kazanacağız, bu bir gerçek.”
’300 derecelik makinelerle çalışıyoruz’
Yüzde 30 zam artışının dışarıda çok gibi göründüğünü ama maaşlarının 850-900 lira olduğu düşünülünce çok da büyük bir meblağ olmadığını söylüyor işçiler. Çalışma koşulları düşünüldüğünde hele hiç de büyük değil. Çünkü 300 dereceye kadar ısıyla çalışan makinelerle çalışıyorlar. İşçilerin anlattığına göre yazın korkunç bir sıcak oluyor. İşçiler bir de kendilerinin yaşadığı bedensel, zihinsel, ruhsal, her türlü zorluğun yanında elde ettikleri müthiş ciroya dikkat çekince talepleri daha da anlaşılır oluyor:
“Burada diktiğim bir çuval 150 lira. Bana ‘Sen 2-3 milyar alıyorsundur’ diyorlar. Aybaşı gelince 1 milyar maaş alıyorum. Diktiğim çuvalın değerinin onda birini almıyorum. Cumartesi çalışıyorum, pazar saat 3′e kadar çalışıyorum. Hiçbir sosyal etkinliğim yok. Niye yaşıyorum? Robot gibi oluyorsun işte… Buraya gel, çalış, eve git.”
Dayanışmaya gelen bir işçi
Bu arkadaşları tanımam ama fasonu iyi tanırım
Bu robot gibi çalışma meselesinden yıllarca canı yanmış, şimdi işçilere desteğe gelmiş bir inşaat işçisi atılıyor:
“Ben misafirim. Burada 13 yıl çalıştım. Farbrikada da fasonda da çalıştım. Ben her akşam 3 saat mesaiye kalıyordum. 3 saatte 15 lira kazanıyorum. Ürettiğimi 50 euro ile çarpsam fasoncunun kazancı ne?
Ben bu insanları tanımıyorum ama 13 yılımı verdim, fasoncuyu tanıyorum. En kötü fasoncunun 3 tane dairesi var. Adam burada ustabaşıydı fasonu aldı. Ben yerimde sayıyorum, adam yazlık almış. Altına sıfır araba… Hakkını isteyince sen kötüsün. Hep işçi ezildi patron çıktı, hep işçi ezildi patron çıktı. Bunlar hep insanların içine dert. Şu an burada çalışmış olsaydım diyorum ama sonra diyorum ki, ‘Ben kazanamasam da arkadaşlarım kazanacak. Bu insanlar bunu yaptığı için onları tebrik ediyorum. Çoluğu çocuğu bıraktım, 3 gündür buraya geliyorum.”
Her gelene ağrı kesici… Sonra ‘İşçiler niye uyuşuk?’
Direniş alanında arkadaşlık ilişkileri de gelişmiş. Bir direnişçi işçi hiç durmadan anlatıyor:
“Ben 4 sene çalıştım. İsimlerini bilmediğim arkadaşlar vardı. Şimdi herkes birbirini tanıyor. Canı sıkkın olunca birinin yanına oturup dertleşiyorsun. Eskiden öyle değildi. Sigaramı hemen içeyim de patron kızacak. 5 dakika geciktik. Fırça atacak… Hep korku, korku… Bir gün görmedim ki arkadaşım yemeğini rahat rahat yesin, sigarasını içsin, rahat rahat makinesinin başına geçsin… Otursun bir nefes alsın… ‘Aman patron geldi arkadaşlar, dakika tutuyor, bastır’. ’Amman arkadaşlar!’ ‘N’oldu?’ ‘Nevin hanım geliyor.’ (İnsan kaynakları müdürü)… ‘Boneyi düzgün tak!’ ‘Gözlük takmamışsın!’ Cezayı keees! Tutanak tutuyorlar. Formalite icabı o da. Fasona 5000 Euro ceza kesiyorlar. ‘Müdür geldi arkadaşlar sağa sola bakmayın, konuşmayın.’ Ya biz robot değiliz sonuçta, insanız ya.’ Yemek saati geldi. Zile basıldı. ’2 dakika geç kalma kapının önüne koyarım’ diyor. Toplantı oluyor.Patron konuşma yapacak. İşçiler kafasını böyle eğmiş. Kimse ağzını açamaz. Ağzını açtığın zaman, kapı orada. Cumartesi günleri yükleme oluyor. ‘Bu malımız yüklene’ diyor. ‘Mal yüklenene kadar bir yere gitmeyeceksiniz.’ 700 tane mal kalmış. Sabaha mı biter artık, sabahtan sonra öğlene mi biteeer… ‘Kalacaksınız!’ ‘Kalmayana kapı orada.’
Sabah kalkıp, işe gel, fazla mesai yap eve dön. Eve gidince yemek yiyemiyordum uykusuzluktan, yorgunluktan. Bazen hemşireye gidiyoruz ‘Rapor ver doktora gideceğiz’ diyoruz. Sevk istiyoruz. Ağrı kesici veriyor, gönderiyor. Ağrı kesici ile kolun ne alakası var? Bunlar hep yaşanmış şeyler… Gülüyoruz ama… Fason sahibi hemşireye gider, der ki ‘kimseye izin vermeyeceksin, bir yere gitmeyecekler!’ Hemşire, gelene ağrı kesici verip gönderiyor. Git-gel, git-gel. Ondan sonra diyor ki, ‘İnsanlar niye uyuşuk uyuşuk geziyor?’ Resmen uyuşturmuşlar adamları…
Tam piknik yapacağız, kış geliyor
Ben niyetleniyordum, ailemle mangal-piknik yapacağız diye. Hayallerim hep boşa düşüyordu. Cumartesi günü hazırlanıyoruz tam, piknik yapacağız. Patron gelir derk ki ‘Bu mal bitene kadar gitmeyeceksiniz. Saat 12’de mal bitiyor. Annem babam, ‘Oğlum bizi gene kandırdı’ diyor. Bir öyle, iki öyle, üç öyle, bir bakıyoruz kış gelmiş… Tekrar montları giy, işbaşına! Sabah arabada uyur geliriz, akşam arabada uyur gideriz.
Bazen kulaklıkla müzik dinleriz. Onu bile yasak ettiler ya! Bırakmıyorlar, müzik dinleyelim. Kulaklık vermişler, onu takıyoruz ki makine sesi gelmesin diye. Bırakmıyorlar. O daha sağlıklıymış. Yahu arkadaş hiçbir şeyim yok benim. Ben ne yapacağım? İnsanları bıktırıyorlar. Ya çalışırsın ya gidersin…
Adamlar da ev almış, borçları var. Yeni evlenen arkadaşlarımız var. Evde tek çalışan olan arkadaşlarımız var. Mecburiyetten dişini sıka sıka artık diş kalmadı arkadaşlarımızda. Buraya kadar geldi. Herkes burada ama şimdi. Direniyoruz, kazanacağımıza eminiz.
Bu insanlar bu korku içinde bu örgütlenmeyi yaptı. Gerçekten bu fabrikada çoğu insan nasıl yapıldığına inanamaz. Ve gurur duyar”
Yıllık izinleri soruyoruz, aynı işçi çoğu zaman ücretsiz izin yaptırıldığını anlatıyor. 15 günlük izin parası diye 380 lira verildiğini söylüyor, “Bununla iki şeker çıkar ancak” diyor.
Kulağını kaybeden işçiye, iş kazası raporu vermediler
İş kazaları da çok sıklıkla yaşanıyor. İşçilerin anlattığına göre geçtiğimiz günlerde bir işçi kafasını bobine çarpıyor. Kulağından kan geliyor. İşverenin anlaşmalı olduğu özel polikliniğe götürülüyor. İşçi daha sonra yarı baygın evine bırakılıyor. İş kazası raporu tutulmuyor. İşçiyse, kulağını kaybediyor. Bir başka işçi bayılıyor, mal taşımak için tırları anında hazır eden işveren, baygın işçiyi taşıyacak aracı olmadığını söylüyor.
Bu kadar da değil. İşçiler bir arkadaşlarını mesaiye gelirken, yolda trafikte bir iş kazasında yitirmişler…
Güneş buradan doğuyor
Dışarıdan gelen burada ne görür diye sorunca başka bir işçinin yanıtı, aldığı alkış nedeniyle haberin başlığı olmaya değer: “Burada 600 tane cesur yürek var. Dışarıdan gelenlerin göreceği şey umut ışığı. Güneş buradan doğuyor. Herkes burada aydınlanacak.”
Teklif ciddiyet sınırlarımızda olmalı
İş yeri temsilcisi Orhan da taleplerde kararlılıklarının devam ettiğini vurgulayarak şöyle diyor: “Eğer biz bu saatten sonra masaya oturacaksak, teklifin bizim ciddiyet sınırlarımızın içinde olması gerekiyor. İstediğimiz oranların altında masaya oturmayacağız. 4 ikramiye talep etmişsek, 3 ikramiye telifi ile oturmayacağız. 4857 sayılı kanunun uygulanacağını kabul etmesine rağmen ‘asla taşeron çalıştırılmayacak’ demediği müddetçe oturmayacağız. Taleplerimiz yerine getirilmediği koşulda 3 seçenek var. Ya bizim taleplerimizi kabul edecek ya Amerikalılar başka sermayeye satacak. Ya onlar çeker gider biz burada kalırız. Ki bizim yenilmek gibi bir ihtimalimiz yok.”
DİSK Tekstil’in direnişle ilgileri olmadığını yazdığı açıklaması
DİSK Tekstil ve DİSK’in direnişe sahip çıkmasını bekliyoruz
Orhan, sendikaları DİSK Tekstil ve konfederasyonları DİSK’in tutumunu da ayrıca eleştirerek mücadelelerinin hem işverenle hem de kendilerine sahip çıkamayan sendikalarla olduğunu vurguladığı konuşmasına şöyle devam ediyor: “Burada yaşanan süreç, işçi inisiyatifiyle. Dolayısıyla burada işçilerin mevzileri olan sendikaların tutumu manidar. 7. günümüzde olmamıza rağmen hala örgütlü olduğumuz sendikanın yönetiminden şube başkanı dışında kimse ziyaretimize gelmedi. #Direnİşçi kampanyaları yapan, gücünü işçiden alan, sokakta, fiili, meşru mücadeleyle kendini var eden DİSK’in bize sahip çıkmadığı açık. Meydanlarda basın açıklaması yapan konfederasyonumuz şu saate kadar sırtını çevirmiş durumda. Söylemiyle pratiği uyuşmuyor. Bir kez daha çağrımızı yapıyoruz, kayıtsız kalmamalarını bekliyoruz. Yemek, ihtiyaç, motivasyon sıkıntılarımız için burada olmaları gerekiyor. DİSK Tekstil’de örgütlenirken işçilere DİSK’in mücadeleciliğini anlattık. Şimdi biz de sorgulanıyoruz.”
Son olarak direnişçiler çalışan diğer işçileri ve herkesi gelip bu mücadeleye ortak olmaya çağırıyor.
Sendika.Org
İlgili İçerikler:
- AKP’nin normal doğum sevdası: Cesur kadın cesur nesil
- Cesur Çuval’da Üretim Durdu
- Cesur Çuval işçileri 1 Kasım’da eylemde
- Devrimci Sağlık-İş Hacettepe’de taşerona karşı iş bıraktı
http://www.sendika.org/2014/02/greifte-600-cesur-yurek-gunes-buradan-dogacak/