Cemalettin Efe: Yoz Devlet

 En büyük kaçakçıdan en saygın demokrata kadar yeri geldiğinde hemen herkes Türkiye’nin bir “hukuk devleti olduğunu” ya da „hukukun üstün olduğu bir devlette yaşadığımızı“ söyler, ama bu külliyen yalandır! Çünkü yine hemen herkes bu sözlerin zerre kadar inandırıcılığı, geçerliliği olmadığını bilir. Kendi yaşamını bu gerçeğe göre sürdürür. Bu anlamda ikiyüzlülük çok yaygındır.

Artık, bir çok gazete ve köşe yazarı tarafından haklı olarak, „17 Aralık Depremi“ diye ifade edilen ve herhalde Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluğunun ortaya döküldüğü yeni bir durumla karşı karşıyayız. Bu yeni aşama bize hem Türkiye’nin „Müslüman ülkeler içinde örnek“ olma beklentileri bakımından nereye vardığını, hem de AKP’nin sık sık sözünü ettiği „ileri demokrasi ve dünya devleri arasına girme yolundaki Türkiye“ vizyonunun ne anlama ve aynı zamanda nasıl sefil bir noktaya geldiğini de göstermektedir. Gerçekten de dünyanın hangi ülkesi bu kadar yozlaşmış, çürümüş bir devleti örnek alabilir? Artık hangi cüretle bu devlet Müslüman veya gayrimüslim bir halka örnek diye gösterilebilir?

Demokrasi mi demiştiniz?

Ne hikmetse on yıllar boyu bu ülkenin bir çok saygın demokratı ve liberali, Türkiye Devleti’nin bir hukuk devleti olma şüphesini içlerinde taşımalarına rağmen gözlerini kapatıp güzel rüya görmeyi yeğlediler.

Bu topraklarda onlarca yıldır yapılan hukuksuzluğun başta hükümetler olmak üzere bizzat devlet tarafından, onun her çeşit aygıtı tarafından yapılmasına rağmen, yine de bu devletin yarım yamalak da olsa „bir hukuk devleti“ olduğunu söylemeye devam eden kimi liberaller en vahim durumlardan bile umut yaratmaya çalıştılar. Hiç bir demokrasi kültürü olmayan devletin bürokratlarından ve askerlerinden hukuk devletine uygun tutum ve hatta hukuk devletinin tesisini beklediler. Yine demokrasi kültüründen nasibini almamış  siyasilerden, burjuva partilerinin liderleri Menderes, Demirel, Ecevit, Özal veya Erdoğan’dan demokrasi getirmelerini beklediler. Ama hiç bir zaman halkın bizzat kendi eylemiyle köhne Osmanlı düzeninden kalma sivil-asker bürokratik vesayetini yıkacağı, yıkması gerektiği akıllarına gelmedi. Bizzat halkın buna yapabilmeye muktedir olabileceğine ise hiç inanmadılar. Buna inananları da hep „aşırı uçlar, anarşistler, vatan hainleri ütopyacılar, teröristler…“ diye damgalayarak yalnız bırakıldılar. Son olarak 2010 yılındaki anayasa refarandumunda Tayyip Erdoğan’a destek olarak „Yetmez ama evet“ diyenler, yine aslında bir umut bezirganlığı yaptılar ve toplumun bu bezirgan politikacılara köle olması zihniyetine hizmet ettiler.

Yetmişli yıllarda solun genel bir yükselişi ve anti-faşist mücadele bir süre aydınların üzerinde tesir ettiyse de, 1980 Cuntası bunu sildi süpürdü. Ta ki 2013 yazında hiç kimsenin beklemediği Gezi Direnişi gelene kadar. Halkın iradesini ve eylem gücünü küçümseyip muktedirlerden medet umanlar en azından yeniden düşünmek  durumunda kaldılar, ya da öyle olduklarını umalım…

Şimdi “17 Aralık depremi” ile bu türden demokratlar ve liberaller yeniden devletin ve özellikle de AKP’nin hukuksuzluğunun vardığı nokta üzerine kalem oynatmaya başladılar. Zaten bu devlet ve sivil siyasi güçler hukukun üstünlüğünü, demokrasinin erdemini içselleştirmiş olsalardı varacağımız noktanın bu olmayacağını pek ala bilmeleri gerekmiyor mu? Biraz hukuk ve demokrasiye bu ülkede yer olsaydı bu kadar büyük yolsuzlukların devlet içinde böyle yayılması ve örgütlenmesi mümkün olur muydu? İttihatçıların özel örgütü Teşkilat -i Mahsusa’dan beri tecrübeli bir devlet bürokrasinin her daim Kontrgerilla, JİTEM, Ergenekon, Nurgenekon vb. çeteleşmeye muktedir olduğunu düşünmeleri gerekmiyor muydu? Çok partili süreçle birlikte ise bir çok sermaye ve çıkar çevresi basın içinde örgütlenerek devlet içindeki çetelere paralel çalıştığını, bunların dayanışma halinde olduğu bilinmiyor mu?

Özgür basın!

Sıkıştığımızda sık sık basının özgür olmadığından, AKP veya daha öncesi hükümetlerin denetiminde olmasından yakınır dururuz. İyi de bundan meramımız nedir sahi, hiç arka planını hesaba katarak düşündük mü, özgür basın nasıl olur diye? Mülkiyetin kutsal olduğu, istediğin kadar servet edinmenin hak olmaktan da öte erdem sayıldığı bir dünyada basının tekelleşmesinin önü alınabilir mi? Hangi ülkeye bakarsanız bakın, ister ABD ister Avrupa, ister başka bir ülkede olsun, basın dünyası hep böyledir! Batı’daki tekellere güya getirilen belli bazı sınırlamaların da fiiliyatta bir hükmünün olmadığını sıradan bir Batılı gayet iyi bilir. Sözün özü; „Özgür Basın” diye bir şeyin olmadığı, basının belli sermayedarların, tekkelerin ya da belli siyasi çevreye yakın duran iş adamlarının elinde bir maddi güç, giderek bir iktidar aracı olduğu bilinmektedir.

Türk basını da bu bağlamda kendisine göre saf tutmuş durumdadır. Kısa bir süre öncesine kadar „Yandaş Medya“ ve „Ana Akım Medya“ artık üçe bölünmüş durumda. F. Gülen ile Erdoğan yandaşlarının oluşturduğu, „Yandaş Medya“ ikiye bölünmüş durumdadır. “17 Aralık Depremi“ koşullarında gelinen noktada basınının bu üç odağından ikisi tam bir cepheleşme içinde birbiriyle savaşırken, üçüncü güç olan „Ana Akım Medya“ ise bu savaştan kendi payına düşenleri, ganimetleri toplama çabası içinde beklemeyi erdem saymaktadır.

Filler ve Çimenler

Gelinen noktada ülke içindeki siyasi kutuplaşmanın dışında kalan ve üçüncü bir kutup ve güç durumundaki sol muhalefetin Gezi Direnişi aklında ve daha tazeliğini korurken, pasif bir pozisyonda kalarak fillerin tepişmesiyle çimen gibi ezilmeyi göze almaması gerekiyor. Daha da vahim olan „yesinler birbirini“ diyerek bir ruhsuzluk içine de sürüklenmemeli. Bu olanların bir anlamı olduğunu anlatmaya çalışmak zorunda. Bu devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla çürümüş olduğunu, sadece yaptırımcı ve baskıcı gücünün ayakta kaldığını ve asıl gücünü de buradan almaya çalıştığını teşhir edebilmeli. Ama aynı zamanda devletin bu gücünün de Gezi Direnişi’nde ve kolayca hatırlanacak birçok tarihsel örnekte olduğu gibi aciz kalabileceğini ve bu acz içinde devletin iyice çirkinleştiğini de bilmek ve göstermek durumundadır. Toplumsal muhalefet bu bilinç ve anlayışla hareket ederse bu filler tepişirken ezilen çimenler arasında yer almaz ve üzerine düşeni yapmış olur.

 Cemalettin EFE

Büyükada, 20 Aralık 2013

http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/yoz-devlet-corruption-of-state-43347